Hilal-i Ahmer Kurucuları

Marko Paşa (1824-1888)
(Marko Apostolidis)

1824 yılında Siros adasında doğan Marko Apostolidis, Rum asıllı bir Osmanlı hekimidir. İkinci Mahmut tarafından açılan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahaneyi  Tabip Miralay rütbesiyle bitirdi.1851’de cerrahi kliniği şefliğine atandı. İyi bir hekim olmasından ötürü Mirlivalığa (Tuğgeneral) yükseltilen ilk hekim olma hakkını kazandı. 1861’de Sultan Abdülaziz’in hekimbaşılığına getirildi. 1871 yılında Tıbbiye-i Şahane  Nazırlığı’na (Tıp Fakültesi Dekanı) atandığında Ferik (Korgeneral) rütbesindeydi. 1878’de Jön Türk ihtilalından sonra II.Abdülhamit kendisini Meclis-i Ayan (Senato) üyeliğine getirdi.

Marko Paşa’nın en büyük hizmeti Hilal-i Ahmer’in kuruluşunda gösterdiği samimi gayretlerdir. Dr. Abdullah Bey, Kırımlı Aziz Bey ve Ömer Paşa gibi çalışma arkadaşları ile beraber Cenevre Sözleşmesi’ne Osmanlı Devletinin imza atmasını ve Kızılhaç’a benzeyen bir kurumun Osmanlı toplumunda da oluşmasına yardımcı oldu.

Dr. Abdullah Bey (1799-1874)
(Karl Edward Hammerschmidt)

Abdullah Bey, 1799 yılında Karl Edward Hammerschmidt adı verilerek Viyana’da doğdu. Öğrenimini Viyana Akademisinde tamamladı. Mineroloji, Jeoloji ve fosil bilim dalında uzman olan Karl Edward, Viyana’da Ziraat Dergisi çıkardı. Daha sonra tıp ve doğa bilimleri ile ilgilendi ve 1837 yılında tıp doktoru oldu. Doğa bilimlerinden, entomoloji (böcek bilim) alanında büyük ün kazanan Dr. Abdullah Bey, dönemin önemli bilimsel dergilerinden biri olan “Gazete Agronomique”te yazarlık yapmıştır.

1848’de Macaristan’da, Macar Ulusçu eylemlerine katılması nedeniyle 30 arkadaşı ile Osmanlı Devletine sığındı. Osmanlı Devleti Dr. Abdullah’ı önce kaymakam sonra da albay rütbesine terfi ettirildi. 1850’de Mekteb-i Tibbiyeyi Şahane’de Jeoloji ve Zooloji dersleri verdi. Abdullah Bey, topladığı binlerce fosil ile İstanbul’da Mektebi Tıbbiyeye bağlı doğal tarih müzesi kurmuştur. Bu müze büyük Vefa yangını sonrasında tamamen yok olmuştur. Avusturya hükümetinin baskısı ile Şam Askeri Hastanesi’ne atandı. Şam’da İslam dinini kabul ederek Müslüman oldu ve Abdullah Bey ismini aldı.

Kızılay tarihinde Abdullah Beyin unutulmaz bir yeri vardır. Macar asıllı bir Osmanlı albayı olan Dr. Abdullah Bey Türkiye’de Kızılaycılık fikrinin yeşermesinde ilk fiili adımı atan kişi olmuştur. Avrupa’da Kızılhaç teşkilatı kurularak Cenevre Sözleşmesi imzalanmıştı. Abdullah Bey, Osmanlı Devletinde de böyle bir kurumun oluşmasına ve Osmanlıların da Cenevre Sözleşmesine imza atmasını istiyordu. Bu konuda Mektebi Tıbbiye Nazırı Marko Paşa, Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa, Kırımlı Öğretmen Dr. Aziz Bey yardım ettiler. Böylece Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti adı ile uluslararası ilkeleri benimseyen İnsani Yardım Kuruluşu doğmuş oldu.

Abdullah Bey’in 1874’de vefat etmesinden sonra Osmanlı Devleti, Viyana’da yaşayan eşine emekli maaşı bağladı. Bu maaş 1928’de madamın ölümüne kadar devam etti. Hem Osmanlı, hem de Cumhuriyet yöneticileri Abdullah Bey’e duydukları vefa borcunu unutmamışlardı.

Kızılay’ın kurucularından olan Dr. Abdullah Bey ülkemize büyük hizmetlerde bulunmuştur. Türkiye’nin ilk doğa bilimleri müzesini kurmuş, jeoloji, mineroloji ve paleontoloji alanlarında önemli çalışmalar yapmış, Türk tıp zoolojisine büyük katkılarda bulunmuştur. Anestezi alanında dünyanın ilklerinden olmuş, tıp fakültelerinde öğretim üyeliği yanı sıra Kırım ve Suriye başta olmak üzere çeşitli eyaletlerde askeri hekimlik yapmıştır.

Kırımlı Öğretmen Aziz Bey (1840-1878)

Kırımlı Aziz İdris Bey 1840’da İstanbul’da doğdu. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den 1865 tarihinde Kolağası rütbesi ile mezun olup aynı okulda Emraz-ı Dahiliye (İç Hastalıkları) Muavini olarak çalışmaya başlamıştır. Bir süre sonra da, yeni açılan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye müdürlüğüne atandı.

 Osmanlı’da modern Tıp Fakültelerinin 1827’de açılmasına rağmen doktor sayısı ülke ihtiyaçlarını karşılamıyordu, bunun nedeni Türk gençlerinin tıp eğitimine ilgi duymamasıydı. Aziz Bey’e göre Türk çocuklarının Tıbbiye ’ye ilgi duymamasının sebebi fakültedeki öğretim dilinin Fransızca olmasıydı. Tıp eğitim dilinin Fransızca olması tıbbın azınlıkların yönelik bir hak olmasına yol açmıştı.  Kırımlı Aziz Bey Tıp Fakültesinde ki öğretim dilinin Türkçeleştirilmesi için büyük çaba sarf etti. Bu amaçla Fransızca ders kitaplarının Türkçe tercümelerini yaptı, çevirdiği eserler arasında Lügat-ı Tıbbiye adlı Tıp Sözlüğü de bulunmaktadır. Kimya-yı Tıbbi adlı kitabında kimya sembollerini Latince yerine Osmanlı harfleriyle göstermişti. 1866 yılında Tıp Fakültelerinde öğretim dili Türkçe oldu fakat Fransızcanın hakimiyeti daha uzun süre devam etmiştir.

Aziz Bey’in en büyük hizmeti Kızılay’ın kuruluşunda olmuştur. Arkadaşları ile birlikte Hilal-i Ahmer’in tesisi sırasında Dr. Abdullah Bey’in yanında yer almış zorlukları aşmasında yardımcı olmuştur. Kırımlı Aziz Bey’in girişimleri neticesinde 12 Ağustos 1876 İstanbul toplantısında Türklerin kızıl haç karşılığı olarak beyaz üzerine kırmızı Hilal’i sembol olarak kullanmaları ilke olarak benimsendi. Kırımlı Aziz Bey 1878 yılında henüz 38 yaşında iken vefat etmiştir.

Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa (1806-1871)

Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa’nın asıl adı Michel Lattas olup, Macar-Hırvat asıllı Hırvatistan Plaski doğumludur. 1827’de Avusturya’da Harp Okulu öğrencisiyken Osmanlı Devleti’ne sığınmış ve Ömer Lütfi ismini almıştır. Batı dillerinde tercüme yapabilecek elemanlara duyulan ihtiyaç sebebiyle seraskerlik mütercimliğine tayin edildi.

Osmanlı ordusunda yüzbaşı olarak göreve başlamış, göstermiş olduğu başarılar neticesinde miralaylığa kadar yükselmiştir. 1841’de Lübnan’da Dürzi- Maruni  kabileleri arasındaki çatışmaları bastırmak üzere görevlendirildi.

Eflak ve Boğdan’daki ayaklanmaların bastırılmasında göstermiş olduğu başarısından dolayı 1848’de Generalliğe yükseldi. 1849’de vezir rütbesiyle Müşir (Mareşal) oldu.

Edirne’yi ele geçirmek isteyen Rus ordularını yenerek geri çekilmesini sağladıktan sonra, Tuna üzerinden Kalafat’a geçti(1854). Burada Rus birliklerini yenerek bölgede kontrolü ele geçirdi. Bu zaferden sonra Sultan II. Abdülhamit Ömer Paşa’yı Serdar-ı Ekremliğe (Başkomutan) yükseltti.

Daha sonra Girit ayaklanmalarını da bastıran Ömer Paşa, 1869’da “Hassa Mareşalliğe” terfi etti. 1871’de vefat eden Ömer Paşa, Hilal-i Ahmer’in kurulması aşamasında Abdullah Beye büyük destek verdi. Cemiyetin ilk kuruluşu onun destek ve himayesinde gerçekleşti.